11 Eylül 2013 Çarşamba

Dispne (Nefes Darlığı) ve Hemşirelik Bakımı

   Dispne, soluğun kesilmesi, soluk daralması, zor ve efor isteyen anormal bir solunum çeşididir. Kişinin solunumu dayanabildiği aktivite seviyesinin altına indiği zaman rahat olmayan bir solunum duygusu hissedilir bu yüzden subjektif bir yakınmadır. Her yaşta görülebilir. Dispnenin çeşitleri vardır ve herhangi bir nedenle dispneyi yaşayan hastalarda hemşirelik bakımının önemi bilinmelidir.

   Dispne solunum rahatsızlığı; kişinin fiziksel aktivite yapması (fizyolojik dispne), astım gibi akciğerlerle ilgili bir nedenle (pulmoner dispne) veya solunum yollarına bağlı olmayan sebeplerden (metabolizma bozukluklarına bağlı vb.) dolayı ortaya çıkabilir. Ortopne dispnenin bir türü, kişi sırtüstü yattığı sırada oluşan, otururken ve ayağa kalkarken geçen bir soluk daralma hissidir. En sık görülen dispne şekli fiziksel aktivite ile görülen fizyolojik dispnedir. 

  Dispneyi yaşayan hastaya hemşirelik bakımı her rahatsızlıkta olduğu gibi önemlidir ve hastanın o süreci daha rahat ve daha kısa sürede atlatması bazen hayati önem taşımaktadır. Hemşirelik bakımı olarak dispnede yapılması gerekenler: Hastaya sakin bir ortam, açık ve temiz bir hava yolu sağlanır, hasta bu durumda yalnız bırakılmamalı, durumu açıklanır ve rahatlatılmaya çalışılır, hastanın durumunun uygunluğuna göre fawler (yatakta oturma), semifawler  ve ortopne (oturarak öne eğilme) pozisyonlarından biri verilir, oksijen ihtiyacının artmaması için hareketler sınırlandırılır, nazal kateter, maske veya respiratör ile hastaya oksijen uygulanır, oksijen gereksinimi fazla ise çadır uygulanır, oksijenin yan etkilerine karşı hasta gözlenmeli ve gerekli önlemler alınmalı, diyafragmatik solunum yapması için hasta eğitilir ve uygulanması sağlanır, durumu tetikleyen çevresel faktörler ortadan kaldırılır, rektal yol ile vücut ısısı ölçülür, beslenmesi gerekiyorsa IV yol ile yapılır, hastanın sıvı-elektrolit dengesinin sağlanması için aldığı ve çıkardığı takibi yapılmalıdır.

   Dispne solunum sıkıntısı olan kişiler mutlaka hastaneye başvurmalı ve iyi bir bakımla tedavileri yapılmalıdır. Aksi takdirde sonuçları daha kötü olabilecek durumlarla karşılaşılabilir. 
         


Turkuaz Rengi ve Sağlığımız

   Hayat gözümüzde hep renklerle bir bütündür. Renkler, ışığın prizmatik olarak dünyaya kırılarak düşmesi ile oluşur. Dünyada milyon tane renk vardır ama insan gözünün algıladığı üç tane ana (mavi, sarı, kırmızı) ve üç tane ara renk (turuncu, yeşil, mor) vardır. Beyaz ve siyah renkler, bilimsel olarak renk kategorisine girmemektedir. Ara renkler ana renklerin birleşiminden oluşur. Diğer bütün renkler ana renklerden oluşur.  Turkuazda bir renktir ve her gruptan bir rengin birleşmesi ile oluşur. Mavi (ana renk), yeşil (ara renk) ve beyaz (renk grubuna girmeyen) renklerin bir araya gelmesi ile  ortaya çıkar. Her rengin biz farkında olmasakta vücudumuz üzerinde psikolojik ve fiziksel boyutta etkileri vardır. Turkuazında bu yönde bedenimize olumlu ve olumsuz etkileri vardır.

    Turkuaz renginin hem erkek hem kadın üzerinde psikolojik etkileri; 
  • Özellikle erkekler üzerinde olumsuz etki yaptığı ve turkuaz rengini kullanan kadınlara daha ilgisiz davrandıkları gözlenmiştir.
  • Sinirleri yatıştırır ve zihinsel yorgunluğu giderir. Bu özelliğinden dolayı; suyun bulunduğu alanlara yakın bulunmak ve mekanlarda bu rengin kullanılması kişiye  rahatlık, huzur ve dinginlik veriyor. 
  • İnsana canlılık ve serinlik hissi verir. Çocukların okul başarısı için başvurulacak bir renktir.
   Fizyolojik etkileri; 
  • Kulak ağrılarına iyi gelir.
  • Sindirim problemlerini hafifletir.
  • Kemiklere iyi gelir.
  • Tansiyonu dengeler, kalp sağlığını korur. 
  • Migren, baş ağrılarını ve öksürüğü azaltır. Ağrı kesici özelliği vardır.
  • Cinsel özelliği ve kadınlık özelliklerini artırır.
    Turkuaz renginin fiziksel ve psikolojik etkilerini öğrendikten sonra özellikle stres durumlarında huzur ve dinginliğe ihtiyaç duyduğumuzda başvurulacak bir renk olmalıdır. 

   Beslenmemize özen göstermek, fiziksel aktivitelerden birini düzenli olarak yapmak ve sosyal hayatımızı istediğimiz oranda şekillendirip aktif kılmak fiziksel ve ruhsal boyutta sağlıklı olmamızı sağlayacaktır. Aynı zamanda renklerin vücudumuz üzerindeki fiziksel ve ruhsal boyuttaki etkilerini  bilerek, onlara başvurmakta bize sağlıklı yaşamamız için yardımcı olacaktır. 

8 Eylül 2013 Pazar

Aile Planlaması Nedir?

   Aile planlaması, ailelerin kararlaştırdıkları en uygun zamanda, ekonomik durumları ve kişisel istekleri doğrultusunda istedikleri ve bakabilecekleri sayıda çocuk sahibi olabilmeleri ve doğumlar arasında istedikleri aralığı sağlayabilmeleri, çocuğu olmayan çiftlerin ise çocuk sahibi olabilmeleridir.

   Bir kadının, 18 yaş altında, 35 yaşın üstünde gebe kalması, 2 yıldan daha sık aralıklarla doğum yapması, 4 ve 4'ten fazla çocuk sahibi olması kendisi ve çocuklarının ölüm riskini artırır. Çok ve sık gebelik, doğuma bağlı anne ve çocuk sağlığında oluşabilecek olumsuz etkileri önlemek, oluşabilecek olumsuz etkilerin giderilmesine yardım etmek ve çocuğu olmayan ailelerin çocuk sahibi olmalarını sağlamak aile planlamasının temel amacıdır.

   Türkiye'de kadınlar doğumlarının son 5 yıl içerisinde % 69 oranında isteyerek, % 11 oranında daha sonra olmasını isteyerek ve % 19 oranında istemeyerek gerçekleştiği saptanmıştır. Türkiye'de  çiftlerin büyük bir kısmı daha geleneksel (geri çekme yöntemi), güvenirliği düşük ve sağlık açısından riskli doğum kontrol yöntemleri uygulamaktadır.

   Türkiye'de aile planlaması hizmetleri; Sağlık Bakanlığı'na bağlı sağlık ocakları, ana-çocuk sağlığı ve aile planlaması merkezleri, hastaneler, SSK hastaneleri, üniversite ve diğer sağlık kuruluşlarının hastaneleri ile özel sağlık merkezlerinde verilmektedir.

   Aile bireylerini üreme sağlığı ve aile planlaması yöntemleri konusunda eğitmek ve tıbbi destekten yeterince yararlanılmasını sağlamak hem bebek ölümlerini azaltacak hem de bireylerin etkin bir yöntem kullanmasını ve sağlıklı aileler oluşmasını olumlu yönde etkileyecektir.