17 Şubat 2014 Pazartesi

İnsan Vücudu ve İşleyişi

   Bir ilkyardımcının, ilkyardım müdahalelerini yerinde ve doğru yöntemle yapabilmesi için  insan vücudunun yapısı ve işleyişi ile ilgili bazı temel bilgileri bilmesi gerekir. Özellikle kırıklara müdahale için vücudun hareket sistemini, kalp canlandırması yapabilmek için dolaşım ile solunum sistemini ve taşıma tekniklerini doğru bir yolla yapabilmek için sinir sistemini iyi bilmek gerekir. 

   İnsan vücuduna baktığımızda en küçük yapı taşı hücredir. Vücudumuzda hücreler biraraya gelerek dokuları, dokular biraraya gelerek organları (kalp, karaciğer vb.), organlar biraraya gelerek sistemleri oluşturur (sinir sistemi, dolaşım sistemi vb.). Hücreler, hücre zarı, hücre sıvısı ve çekirdekten oluşur. Hücre zarı, hücre için gerekli olan maddeleri içeriye, gereksiz olanları da hücre dışına taşır. Hücre sıvısı (stoplazma), hücre zarından alınan protein, yağ ve şekeri hücrenin kullanmasını sağlar.  Çekirdek ise hücrenin çoğalmasını sağlar. Vücudumuzda dört tip doku vardır. Bunlar; epitel doku (koruyucu doku), kas dokusu (hareketi sağlar), sinir dokusu (sinir hücrelerinden oluştuğu için uyarıları algılar) ve bağ dokusu (destek görevi görür, dokuları birbirine bağlar). 

   Vücudumuzdaki en önemli bilmemiz gereken sistemler, hareket sistemi, dolaşım sistemi, sinir sistemi, solunum sistemi ve boşaltım sistemidir. Hareket sistemi, vücudu korur, destekler ve kaslar arasında ilişki kurarak hareketi sağlar. Kemikler, eklemler ve kaslar gibi yapılardan oluşur. Kemikler sert, dayanıklı ve vücuda destek veren yapılardır. Vücudumuzda değişik şekil ve boyutta 206 tane kemik vardır. Eklemler, kemik uçlarını birleştirerek hareketlerini sağlar. Kaslar ise hem kemik hem de kasları sararak vücudun hareketini sağlar. Dolaşım sistemi, kalp, damarlar ve damarların içerisinde dolaşan kandan oluşur. Vücudun bütün yapılarına kan yoluyla oksijen ve besin maddelerini vb. taşıyan bir sistemdir. Kalp, dolaşım sisteminin merkezi, istemsiz çalışan çizgili kastan oluşur. Sağ ve sol olmak üzere iki bölmeden oluşur. Kalp toplardamarlarda dolaşan kirli kanı akciğerlere temizlenmek üzere taşır ve temizlenen kanı vücudun en uç bölgelerine pompalar. Kan damarları atardamar, toplar damar ve kılcal damarlardan oluşur. Kılcal damarlar, atardamar ve toplardamar arasındaki ilişkiyi sağlar. Hücrelerle yakın temasta oldukları için hücre ile kan arasındaki besin alışverişini sağlar. Yetişkin bir insanın vücudunda 4-5 litre kadar kan bulunur. Oksijen ve diğer besin öğelerinin taşınması, vücut sıcaklığının ayarlanması, vücudun enfeksiyonlara karşı korunması ve kanamanın durdurulması kanın görevleri arasındadır. Sinir sistemi; beyin, beyincik, omurilik soğanı ve omurilik yapılarından oluşur. Beyin, kalp gibi sağ ve sol olmak üzere iki yarım küreye ayrılmıştır. Bu kürelerin her biri vücudun kendisine aksi olan bölgelerini kontrol eder. Yani sağ lob sol tarafı, sol lob sağ tarafı yönetir. Kafatası içerisinde korunaklı durumda, zeka, irade ve algılama merkezidir. Beyincik, denge merkezi olup beynin altında ve arka taraftadır. Hareketlerin uyumlu olması beyincik tarafından sağlanır. Omurilik soğanı, beyinciğin ön tarafında, beyin ile omurilik arasında köprü oluşturur. Omurilik, merkezi sinir sisteminden gelen uyarıları alıp iletir. Yaşamsal işlevlerimizi (dolaşım, solunum vb.) kontrol eden merkezler omurilik iç kısmındadır. Solunum sistemi, solunum yollarından ve akciğerlerden oluşur. Hava geçişini sağlayan kanallar solunum yollarıdır. Bu kanalları; burun boşlukları, yutak, damak, solunum borusu, bronşlar (solunum yolları) ve bronşiyoller (solunum yolu dalları) oluşturur. Solunum işlevini yapan esas organ akciğerlerdir. Göğüs kafesinin her iki yanında bulunur. İç alanlarında kılcal damarlara oksijen veren ve karşılığında karbondioksiti alan alveoller (hava kesecikleri) bulunur. Akciğerler sürekli hareket halindedir. Dış kısımları plevra denilen zar ile kaplıdır. Yetişkin bir birey derin bir nefes ile akciğerlerine 5 litre hava alabilir. Her soluk alışverişte 0.5 litre hava akciğerlere girer çıkar. Akciğerlerin normal çalışabilmesi için dakikada 12-20 solunum yapması gerekir. Boşaltım sistemi ise vücutta idrar yapımını ve boşaltımını sağlayan sistemdir. Böbrekler, idrar borusu, idrar kesesi ve idrar kanalı boşaltım sistemini oluşturur. Kandan vücut için zararlı sıvı ve maddelerin süzülerek atılmasını ve gerekli olan su ve maddelerin tutulması boşaltım sisteminin görevidir. Böbrekler sağ ve sol karın duvarının arka bölgesinde yer alan iki adet fasülye tanesi görünümünde olan yapılardır. Süzme işlemini böbrekler yapar. İdrar borusu böbrekten çıkan idrarı idrar kesesine taşır. İdrar kesesi gelen idrarı biriktirerek dışarıya atılması için idrar kanalına gönderir. İdrar kanalı ise istemli olarak idrarın dışarı atılmasını sağlar.

   Doğru ilkyardım müdahalesi yapabilmek için hasta/yaralı değerlendirilirken yaşamsal bulgular dediğimiz bilinç durumu, solunum, dolaşım ve vücut ısısı gibi bulguların varlığı, yokluğu ve düzeyi ilkyardımcı için çok önemlidir. Bilinç düzeyi, olan bir kazadan hasta/yaralının ne derece etkilendiğini gösterir bize. Belirli uyarılar vererek hasta/yaralıdan yanıt alınıp alınamadığı gözlenir ve derecelendirilmeye çalışılır. Sözlü ve dokunma uyarılarına yanıt var ise bilinç yerindedir. Sadece sözlü uyaranlara yanıt veriliyorsa birinci derece bilinç kaybı vardır. Sadece dokunarak yapılan uyaranlara yanıt varsa ikinci derece bilinç kaybı mevcut. Hem sözlü hem de dokunarak yapılan uyaranlara yanıt yoksa üçüncü derece bilinç kaybı vardır ve tehlikelidir. Solunum, alınan havanın akciğerlere giriş ve çıkışının duyulması, hissedilmesi ve gözlemlenmesi ile değerlendirilir. Bir insanın bir dakikada yaptığı solunum sayısına solunum sıklığı denir. Yetişkin bir insanda dinlenme halinde normal solunum sıklığı dakikada 12-20'dir. Normal soluma durumu ritmiktir. Solunum sıklığının artması; hızlı ve yüzeyel soluma durumudur. Özellikle astım vb. hastalarında aşırı güç harcama ve solunum yetersizliği durumu mevcuttur. Solunum sıklığı azalması; az soluma durumudur. Ciddi ateş düşüklüğü vb. durumlarında gözlemlenir. Düzensiz bir solunum sinir sisteminde önemli bir zedelenme olabiliri düşündürür. Vücutta dolaşımın var olduğu nabız atımı ile anlaşılır. Nabız, kalp atımlarının damar duvarlarına yaptığı basıncın elle hissedilmesidir. Atardamar bölgelerinden üç parmak ile hissedilir. Değerlendirmede nabız noktaları; şahdamarı (adem elmasının her iki tarafında) mutlaka tek taraflı alınmadır, ön kol damarı (bileğin iç kısmında, başparmağın gerisinde) ve ayak damarıdır (ayak sırtının merkezinde). Dinlenme halinde yetişkin bir bireyde normal nabız dakikada 60-100 atımdır. 100 atımın üzerinde olan nabız, hızlı nabızdır. Kalp aşırı çalışıyor ve durabilir. İç kanamalarda ve bazı kalp hastalıklarında nabız hızlı olur. Dakikada 60 atımın altında olan nabız yavaş nabızdır. Bu durumda kalp çok yavaş çalışmakta ve vücudun diğer yerlerine yeterince kan gönderememe durumunu gösterir. Bazı sporcularda herhangi bir risk yokken de nabız 60'ın altında olabilir. Bu durum normaldir. Vücut ısısı yaşamsal bulgulardan bir diğeri, özel vücut derecesi ile belli noktalardan alınarak anlaşılır. Normal ateş (vücut ısısı) koltuk altında 36.5 °C, ağız içinde ve rektum bölgesinde 37,0 °C'dir. 36,5-37,0 °C'in üzerinde çıkan ateş yüksek ateştir. Özellikle küçük çocuklarda 41,0-42,0°C'nin üzerine çıktığında tehlikeli durumlar, sinir sistemi bozuklukları oluşabilir. Ateşin 36,0 °C'nin altında olması düşük ateştir. 34,5 °C'nin altına düştüğünde yaşamsal tehlike oluşturur. 31,0 °C'nin altında ölüm gerçekleşir. Tansiyonda yaşamsal bulgular için önemlidir. Kalbin kasılma ve gevşeme halinde kanın damar duvarına yaptığı basınca kan basıncı (tansiyon) diyoruz. Küçük tansiyon, kalbin gevşeme anındaki basıncıdır. Buna diastol denir. Normal değerleri; 50-80 mmHg'dır. Büyük tansiyon, kalbin kasılma anındaki ve atardamarlara kan pompaladığı sıradaki basınçtır. Buna da sistol denir. Normal değerleri; 100-130mmHg.'dır.

   Vücudun yapısını inceleyip anladığımızda, sistemlerin hangi organlardan oluşup görevlerini bildiğimizde, yaşamsal bulguların neler olduğunu ve normal sınırlarını öğrendiğimizde biz ilkyardım yapmak için çok yol kat etmişiz demektir. Yanlış uygulamalardan sakınmak, olan bir olaya yerinde, doğru zamanda ve doğru yöntemle müdahale ettiğimizde hayat kurtarırız!

23 Ocak 2014 Perşembe

Obezite ve Sağlıklı Yaşam

   Bu yayında obezitenin ne olduğu, nedenleri, obezitenin neden olduğu hastalıklar, riskleri, tedavi yöntemlerinin yanı sıra; obez olduğumuzu nasıl anlarız ve obeziteden korunma yollarını, güncel kaynaklarla paylaşmaya çalışacağım.

   Vücudumuzun yağ kütlesinin yağsız kütleye olan oranına baktığımızda aşırı bir sonuca ulaşıyorsak veya boy uzunluğumuza göre vücut ağırlığımız istenilen düzeyin üzerinde olursa yani alınan enerji, harcanan enerjiden fazla olursa "obezite" durumu gerçekleşir. Sağlıklı bir yaşam için alınan enerji miktarının harcanan enerji miktarına eşit olması gerekir.  Dünya sağlık örgütü (WHO-DSÖ) obeziteyi sağlığı bozacak ölçüde vücutta aşırı yağ birikmesi olarak tanımlamıştır.

  DSÖ tarafından yapılan Asya, Afrika ve Avrupa'da yapılan ve 12 yıl süren MONICA çalışmasında obezite prevelansı (nüfusta var olan obez hasta sayısının, risk altındaki nüfusun sayısına bölünmesi) 10 yılda % 10-30 oranında bir artış olduğu ortaya konulmuştur. Türkiye'de obez hastalığı, kadınlarda daha fazla, 45-65 yaşları arasında daha sık, kentsel alanda ve doğu bölgesine oranla batı bölgelerinde yaşayan kişilerde daha sık gözlemlenmiştir.

   Obezitenin nedenleri arasında; hayat koşuşturması içinde dengesiz beslenme, yetersiz fiziksel aktivite yapılması, bazı endokrin hastalıklar, yaş, sosyo-ekonomik ve sosyo-kültürel durum, bazı ilaçlar, cinsiyet, genetik faktörler, eğitim düzeyi, sigaranın bırakılması, alkol alışkanlığı, stres, evlilik, kadınlarda doğum sayısı ve doğumlar arası süre, menopoz ve yaşlılık durumları gözlemlenmektedir. Obezitenin riskleri ise şunlardır: Depresyon, kendine güvensizlik gibi psikolojik bozukluklara ve toplumsal uyumsuzluklara neden olmaktadır. Vücut ağırlaştığı için iskelet ve kaslar üzerinde olumsuz etkileri olmaktadır. Varis ve varis yaraları obez kişilerde daha fazla gözlemlenmektedir. Karın içinde ve duvarında yağ toplanması sonucu karın kasları zayıflar ve fıtık oluşumunu tetikler. İleri derece ve uzun süreli obezite diyabet, yüksek tansiyon gibi endokrin ve metabolik hastalıklara neden olur. Obez kişilerde ürik asit düzeyi yükselip gut hastalığına neden olabilir. Miyokard infaktüsü ve kalp yetmezliği gibi kalp problemleri, safra taşı ve komplikasyonları sık görülür. Uyku esnasında horlama ve gece sık sık uyanma obez kişilerin şikayetleri arasındadır. Obezite başlı başına çağımızın en büyük hastalığı olan kanseri de tetiklemektedir. Özellikle kadınlarda göğüs, yumurtalık kanseri erkeklerse ise prostat riskini artırmaktadır. Obez kişilerde ameliyat sonrası komplikasyonlar (yara oluşma, dikiş atma vb.) daha sık gelişmektedir. Kaslarda ve ayaklarda fungal (mantar) enfeksiyonları gibi deri enfesiyonları obez kişilerde daha sık rastlanır. Obez kadınlarda doğum daha güç ve risklidir. Obez kişiler zayıf kişilere oranla daha sık ev, iş ve trafik kazalarına maruz kalmaktadır.